Sıkça Sorulan Sorular

1. Nükleer Santrallerin İşleyişi Nasıldır?

Uranyum atom çekirdeklerinin nötronlarla bombardımanı sonucunda çekirdekler parçalanır ve Şekil 1’de gösterildiği üzere fisyon ürünleri, 2 veya 3 adet nötron ve 200 MeV düzeyinde büyük bir enerji açığa çıkar. Gerçekleşen bu tepkimeye “fisyon” ve tepkime sonucunda elde edilen enerjiye de “nükleer enerji” adı verilir.

Nükleer reaktörlerde, fisyon tepkimesi sonucu açığa çıkan nötronların kontrollü olarak tekrar fisyon tepkimelerine neden olması sağlanarak (zincirleme tepkimeyi gerçekleştirerek) nükleer enerji üretiminin sürekliliği sağlanır. Daha sonra elde edilen nükleer enerji, birincil çevrimde (Şekil 2’de kırmızı oklarla gösterilen çevrim) yer alan nükleer yakıt ve diğer malzemeler içerisinde ısı enerjisine dönüştürülür.

Parçalanma (fisyon) tepkimesi ve zincirleme tepkime:

1_29

Bu ısı enerjisi buhar üreteciyle ikincil çevrime (  Buhar üreteci, türbin, yoğuşturucu ve pompa ekipmalarını içeren mavi oklarla gösterilen çevrim) aktarılarak türbin sisteminde kinetik enerjiye ve daha sonra da jeneratör sisteminde elektrik enerjisine dönüştürülür. Türbinden geçen ve enerjisi alınan buhar, soğutma çevrimiyle (Şekil 2’de deniz veya nehir suyundan alınan suyla gerçekleştirilen çevrim) yoğuşturularak tekrar su formuna dönüştürülüp pompa yardımıyla buhar üretecine iletilir.

Reaktör içerisinde meydana gelen kontrollü fisyon tepkimeleri sonucunda açığa çıkan fisyon ürünleri radyoaktiftir. Bu nedenle nükleer santraller, açığa çıkan bu radyoaktif maddelerin ve radyasyonun, normal çalışma veya kaza durumunda reaktör ve santralin dışına çıkmamasını ve çevreden yalıtılarak muhafaza edilmesini sağlamak üzere “Derinlemesine Güvenlik” ilkesine dayandırılarak tasarlanırlar.

Bu ilke, radyoaktif salıma karşı beş fiziksel bariyerin tasarımda yer almasını öngörür.

1_30

Nükleer güç santrallerinin çalışma prensibi (Basınçlı Su Rektörü – PWR)

Radyoaktif salıma karşı oluşturulan ilk fiziksel bariyer nükleer yakıtın kendisidir. Nükleer yakıtlar seramik yapıya sahip olduklarından radyoaktif maddeler yakıt içinde tutulur ve nükleer yakıt zarfına ulaşması engellenir. İkinci bariyer, paslanmaz ve mekanik yük ile radyasyona dayanıklı yakıt elemanı zarfıdır. Yakıt elemanı zarfı, radyoaktif salımın birincil çevrime ulaşmasını engeller. Üçüncü ve dördüncü bariyerler, birincil çevrim içerisinde yer alan soğutma suyu ve/veya moderatörler (yavaşlatıcılar) ve reaktör kabıdır

Soğutma suyu ve moderatörler, radyoaktif maddelerin reaktör kabına ulaşmasını engellemek için yavaşlatıcı olarak kullanılır. Reaktör kabı ise, radyoaktif maddelerin son bariyer olan koruma kabına ulaşmasını engeller. Koruma kabı, ön gerilimli betondan yapılmıştır ve tek veya çift tasarımlı olmak üzere yaklaşık 1-1,5 metre kalınlığındaki çelikle güçlendirilmiş duvarlardan oluşur. Bu son fiziksel bariyer, çevreye radyoaktif madde salımını engeller.

1_31

Radyoaktif salıma karşı oluşturulan fiziksel bariyerler (VVER-1000 tipi reaktör)[28]

Yukarıda sayılan bariyerlerin bütünlüğünün ve sağlamlığının korunması için bir takım güvenlik sistemleri tasarımlara eklenmiştir. Bu güvenlik sistemleri yedekli çeşitli ve güvenilir aktif ya da pasif parçalardan (sistemlerden) oluşur.

Yedekli: Aynı işi yapan birden fazla ekipmanın kullanılması. Bu durumda, bir ekipman arızalandığından ikincisi devreye girer. Eğer ikincisi bakımda ise üçüncüsü devreye girer. Genel olarak her ekipman iki yedeklidir.

Çeşitli: Aynı görevi yerine getirecek birden fazla yolun bulunması. Eğer, aynı tip ekipmanların hepsi (ana ekipman ve yedekleri) devre dışı kalırsa farklı yollarla aynı görev yerine getirilir.

Aktif Sistemler: Reaktör operatörü tarafından ya da otomatik olarak devreye sokulan sistemler

Pasif Sistemler:  Kazanın ciddileşmesini önlemek için kendiliğinden devreye giren sistemler

2.Nükleer Güç Santralleri Çevreyi Nasıl Etkilemektedir?

Santralin inşası, işletimi, sökümü ve atık yönetimi ile ilgili tüm faaliyetler ülkemizdeki çevre dâhil tüm mevzuatın gerektirdiği izin ve denetime tabii olacaktır. Söz konusu izin ve denetimler;

  1. TAEK tarafından verilecek izin ve lisanslar,
  2. TAEK tarafından yapılacak denetimler,
  3. EPDK’dan elektrik üretim lisansı alınması sırasında Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’ndan radyolojik ve radyolojik olmayan tüm çevresel etkileri de

değerlendiren Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) için olumlu kararın alınmasını da kapsamaktadır. Söz konusu izinlerin alınamaması ya da denetimlerde olumsuz sonuçların çıkması halinde santralin inşasına ve faaliyetlerin sürdürülmesine izin verilmeyecektir.

Normal işletme koşullarında ve olabilecek kaza durumlarında nükleer santrallerin çevreye olan radyolojik etkilerinin TAEK tarafından belirlenen limitlerin altında olacağının gösterilmesi, gerçekleştirilecek düzenleme ve denetleme çalışmalarında kullanılacak kabul kriterlerinden birisidir.

Ayrıca nükleer santrallerin işletilmesi sırasında oluşacak çevresel salımlar TAEK’in gözetimi ve denetimi altında olacaktır. Nükleer santrallerin radyolojik olmayan etkileri ise ilgili diğer kuruluşların denetimine ve düzenlemesine tabi olacaktır.

Santralin soğutma suyu sistemi, deniz ve karada ekolojik sisteme olabilecek muhtemel etkileri incelenerek ekolojik dengeyi değiştirmeyecek ve deniz suyu sıcaklığını Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın ilgili mevzuatında belirtilen limitleri geçmeyecek şekilde tasarlanacaktır. Deniz suyu, nükleer santrallerde reaktörü soğutmak için değil türbinden çıkan buharı yoğuşturmak için kullanılmakta ve hiçbir şekilde reaktörden gelen suya karışmamaktadır. Isınarak tekrar denize verilen suyun sıcaklığı 2872 sayılı Çevre Kanunu ve ilgili mevzuata uygun olacaktır. Bu durumda, deşarjın yapıldığı deniz suyunun “o bölgede yaşayan balık ve diğer deniz canlılarını yok edebilecek seviyede” olması söz konusu değildir.

 

58 adet nükleer reaktörle, kullandığı elektriğin % 75’ini nükleer enerjiden karşılayan Fransa’da, yaklaşık 1000 km uzunluğundaki Loire nehri üzerinde 14 adet nükleer reaktör (Şekil 3) bulunmaktadır. Loire nehri üzerinde bulunan nükleer santraller soğutma suyunu nehirden alıp, tekrar nehre vermektedir. Bu nehrin suyu sulamada kullanılmakta, denize döküldüğü koyda balık tutulmakta ve yüzülmektedir. Ayrıca Loire Nehri Vadisi, Fransa’daki 30 adet dünya kültür mirası alanı içerisinde de yer almakta. Loire Nehri ve kollarının oluşturduğu vadide kalitesi dünyaca bilinen şarapların üretildiği bağ alanları bulunmaktadır

3.Nükleer Güç Santrallerinin Radyasyon Etkisi Nedir?

İnsanlar, hayatın bir parçası olarak kozmik ışınlar, güneş ışınları, atmosferde ve karada bulunan radyoizotoplar gibi doğal kaynaklardan radyasyona maruz kalmaktadır. Bunlara ilave olarak elektrik üretimi, tıp, endüstri, araştırma, tarım ve hayvancılık gibi pek çok alanda kullanımı kaçınılmaz olan yapay kaynaklar nedeni ile doz almaktadır. Yaşam standartları, yaşadıkları ortamların fiziksel özellikleri ve coğrafi şartlara bağlı olarak değişiklik göstermekle birlikte dünya genelinde kişi başına yaklaşık 2,4 mSv yıllık doğal radyasyona maruz kalınmaktadır.

Nükleer santrallerden alacağımız radyasyon ise doğal radyasyona göre çok daha küçüktür. Nükleer santral yakınında yaşayan bir kişinin alacağı radyasyon miktarı, doğadan kaynaklanan radyasyon miktarının 1/300 (üçyüzde biri) kadardır.

Örnek olarak, dünyada en fazla nükleer santralin olduğu Amerika Birleşik Devletleri’nde bu tür santrallerden dolayı halkın doğal radyasyona ek olarak aldığı miktar yılda 0,05 mSv’in[35] altındadır. Halk için kabul edilebilir radyasyon dozu sınırı yılda 1 mSv’dir. Özel durumlarda; ardışık 5 yılın ortalaması 1 mSv olmak üzere 5 mSv’e kadar izin verilir. Radyasyonla çalışanlar için radyasyon dozu ardışık 5 yılın ortalaması 20 mSv’i, herhangi bir yılda ise 50 mSv’i geçemez

Nükleer santral yanında yaşayanların doğal radyasyona (Dünya ortalaması yıllık 0,4 mSv[38]) ek olarak alacakları radyasyon miktarı bir yılın toplamı olarak 0,05 mSv’den azken; günde 1 paket sigara içenin bir yılda alacağı doz miktarı 0,2 mSv (4 kat), bilgisayarlı tomografi yaptıran bir kişinin tek seferde alacağı doz 1,1 mSv (55 kat) ve düzenli uçuş yapan pilot ve uçuş personelinin bir yılda 9 mSv (180 kat)’dir.

Ayrıca, kömür (termik) santraline yakın yaşayan bir kişi kömür içerisindeki doğal olarak bulunan radyoaktif elementlerin duman ve kül olarak etrafa yayılmasıyla, nükleer santrale yakın yaşayan bir kişiye göre 3 kat daha fazla radyasyona maruz kalır.

Günlük Hayatta Radyasyon

Radyasyon Kaynağı Miktarı Süre Karşılaştırma
Pilot ve Uçuş Personeli [39] 9 miliSv Bir yılda 180 katı
Bilgisayarlı Tomografi [40] 1,1 miliSv Tek seferde 55 katı
Günde 1 paket sigara içme [41] 0,2 miliSv Bir yılda 4 katı
Göğüs Röntgeni [42] 0,06 miliSv Tek seferde Aynı
Nükleer Santral Çevresi [43] <0,05 miliSv Bir yılda

 

 4.Akdeniz’de Oluşabilecek Bir Tsunami’den Nükleer Güç Santrali Etkilenecek midir?

Tusunami, Akkuyu Nükleer Güç Santrali detaylı saha çalışmalarında dikkate alınan bir konudur. Tusunami kapsamında yapılan çalışmalar ile su alma-verme yapılarının yeri, reaktör ve yardımcı tesislerin olması gereken yükseklik gibi parametreler belirlenmektedir. 1979 yılında ODTÜ Deniz Araştırmaları Enstitüsü tarafından hazırlanan “Akkuyu Nuclear Power Plant Tsunami Study” raporu ve 1985 yılında ODTÜ Deprem Araştırma Merkezi tarafından hazırlanan “Tsunami Analysis” raporu bulunmaktadır. Japonya’da meydana gelen deprem ve tusunamiden çıkarılan dersler de dikkate alınarak yapılan çalışmalar yeniden değerlendirilecek, gerekiyorsa UAEA’nın model çalışmaları da dikkate alınarak tekrarlanacaktır.

5. Akkuyu Sahasında Depremsellik Riski Var mıdır?

2010 yılında imzalanan Hükümetlerarası Anlaşma uyarınca Akkuyu sahasının yer lisansı olmasına rağmen saha çalışmalarının tekrar yapılmasına karar verilmiştir. Bu karar neticesinde 2011 yılından itibaren Jeodezik, Jeolojik-jeofizik, Jeoteknik, Meterorolojik,Sismolojik-Sismotektonik, Çevresel-Ekolojik ve Deniz araştırmalarına yönelik çalışmalar tamamlanmış ve  Akkuyu sahasının Nükleer Santral Yapımına uygun olduğu karar bağlanmıştır.

Nükleer Santrallere ilişkin olarak sürdürülen yer seçimi ve ayrıntılı yer araştırmalarında dikkate alınan, güvenlikle ilgili birçok parametre mevcuttur. Bölgenin depremsellik özelliği bu parametrelerin başında gelmektedir.

Bir yerin depremselliğinin belirlenebilmesi açısından en önemli konulardan biri, belirli bir zaman aralığında olabilecek depremlerin inşaat sahasında oluşturabilecekleri etkilerin, özellikle ivme, hız ve yer değiştirme gibi zemin hareketi parametreleri için beklenebilecek en büyük değerlerin saptanmasıdır. Depremlerin zaman, yer, büyüklük bakımından gösterdikleri benzerlikler nedeniyle, yapıların tasarımında kullanılacak olan yer hareketi parametrelerinin saptanmasında olasılık ve istatistik yöntemlere dayalı bir yaklaşım gereklidir.

Sismik risk analizinin amacı, eskiden olmuş deprem olaylarına ait eldeki verileri jeolojik, sismolojik, istatistiksel ve diğer bilgilerle düzenli bir şekilde birleştirerek, inşaat sahasında gelecekte olabilecek sismik etkinlikler için belirli olasılık değerleri saptayabilmektir. Sismik risk analizinin sonucu, genellikle inşaat sahasındaki belirli bir zemin hareketi parametresinin veya deprem büyüklüğünün bir yıldaki aşılma olasılığını veya ortalama tekrar süresini gösteren bir eğri şeklindedir.

İstatistik analizlerinde veya olasılık hesaplarında, verilerin çokluğu ve sıklığı doğruya daha yakın sonuçlar verir. Bu durumda eski depremlere yani tarihsel ve aletsel deprem kayıtlarına gitme zorunluluğu vardır. Aletsel kayıtlarda parametreler daha kesindir. Eski yıllara ait kayıtlardan ise beklenebilecek en büyük deprem büyüklüğünün bulunmasında yararlanılmaktadır. Deprem tehlikesini belirleme çalışmalarında yörenin deprem aktivitesi, tektonik yapısı ile birlikte etüt edilerek sismotektonik haritalar yapılmaktadır. Tüm tarihsel ve aletsel deprem verileri ve yapılan bölgesel jeolojik etütler uluslararası standartlara ve güvenlik kriterlerine göre değerlendirilmektedir. Santralın kurulacağı merkezden itibaren en az 150 km yarıçaplı bir alan incelemelere tabi tutulmaktadır. Sismotektonik bölgelemenin amacı kendi içinde homojen bir deprem potansiyeline sahip alanların ortaya çıkarılmasıdır.

Nükleer santrallerde deprem parametrelerinin belirlenmesinde sismotektonik yaklaşımın kullanılması çoğu ülkelerde olduğu gibi ülkemizde de zorunlu olup Akkuyu sahası için bu kapsamda hazırlanmış birçok rapor bulunmaktadır. Akkuyu sahası için çeşitli tekerrür sürelerine denk gelen sismotektonik haritalar hazırlanmıştır. Bu çalışmaların nihai amacı “Tasarım Yer Hareketi Seviyesi” nin belirlenmesidir.

Akkuyu sahasında bu amaçla jeolojik, sismolojik, sismotektonik vb. çalışmalar farklı ölçeklerde zaman içerisinde güncellenerek yıllarca sürdürülmüştür. Yerli yabancı bir çok kuruluşun ve üniversitelerin yer aldığı bu çalışmalar, TAEK ve uluslararası kuruluşlarca denetlenmiş ve değerlendirilmiştir. Nükleer santral projelerinde güvenlik kriterlerinden en ufak bir taviz verilmesi dahi düşünülemez. Net olarak şu gerçek bilinmelidir ki Akkuyu ve Sinop (Şekil 8) nükleer santralleri deprem riski açısından en güvenilir bölgelerde yer alacaktır.

1_32

Deprem haritası

Akkuyu sahası için 1975 yılında başlatılan çalışmalar, 1975-1980 yılları arasında İsviçre firması EMCH Berger, yerli kurum ve kuruluşlar ile üniversiteler tarafından gerçekleştirilmiştir.
1980 yılından itibaren yapılan çalışmalar ise yerli danışmanlar gözetiminde yerli kurum ve üniversiteler ile devam etmiş, Akkuyu sahasına ilişkin olarak bugüne kadar 200’ün üzerinde rapor hazırlanmıştır. Bunların çoğu depremsellikle ilgilidir. 1986-1989 yılları arasında 4 yıl boyunca sahanın depremselliği ve tektoniğine yönelik çalışmalar yapılmış ve bu çalışmalar 1989-1990 yıllarında ODTÜ ve Boğaziçi Üniversitesi tarafından değerlendirilmiştir.

Nükleer santrallerin güvenliğine ilişkin en önemli kriterlerinden biri depreme dayanıklılıktır. Akkuyu’da kurulacak tasarım olan VVER Projesindeki tüm ana bina ve tesislerin yapılarının 10.000 yılda 1 defa olması beklenen en şiddetli depreme göre tasarlanacaktır. Beklenen maksimum şiddetindeki deprem için pik ivme değerinin hesaplandığı diğer VVER Projelerinde (Balakovskaya NGS, Novovoronejskaya NGS-2, Leningradskaya NGS-2, Rostovskaya NGS ve diğerleri) istenen kriterler karşılanmaktadır. Hatta birçok santral belirlenen şartların ötesinde daha tutucu yaklaşımlar kabul edilerek tasarlanmıştır. Akkuyu Sahasına en yakın fay hattı Ecemiş fay hattıdır. Ecemiş fayı ile ilgili teknik bilgiler tabloda gösterilmiştir.

Fay Hattı / GrabenKırık / Bindirme Zonu Akkuyu Sahasına Uzaklığı Maksimum Olası Büyüklük Durumu
Ecemiş Fayı 160 km (MTA) 6,2-7 3. jeolojik devirden beri aktif değildir.

Akkuyu NGS Yeri Nihai Sismisite Raporu göre;

  • Akkuyu nükleer santrali sahası, nükleer santral inşaatını kaldırabilecek niteliktedir.
  • Bu saha doğusu, batısı ve güneyine nazaran sismik bir bölge olarak kabul edilmemektedir.
  • Ecemiş fayında meydana gelebilecek depremlerin ivme değerleri oldukça düşük olup Akkuyu sahasına etkisi az olacaktır. Bu yüzden saha, nükleer santral yapımı için uygundur.
  • Akkuyu bölgesinin sismik aktivitesinin düşük olmasının sebebi Akkuyu’nun jeotektonik konumuyla alakalıdır.

6. Akkuyu Nükleer Güç Santrali Uluslararası Düzenlemelere Uygun mudur?

VVER-1200, TAEK kriterlerine uygunluk açısından değerlendirilmiş ve lisanslama sırasında ayrıntılı gözden geçirme ve değerlendirme yapma hakkı saklı tutularak tasarımın TAEK kriterleri açısından yeterli olduğu belirtilmiştir. Bu kriterlerden bir tanesi de NGS’nin güncel ve kanıtlanmış teknolojik yenilikleri kapsaması ve başta UAEA olmak üzere uluslar arası normlara uygun olmasıdır. Benzer bir ön değerlendirmeyi Finlandiya düzenleyici kuruluşu olan STUK gerçekleştirmiş, aynı şekilde ayrıntılı değerlendirme hakkı saklı tutularak VVER-1200 tasarımının genel tasarım hedefleri ve prensipleri doğrultusunda kabul edilebilirliği kurucuya bildirilmiştir

Ayrıca TAEK’in “Nükleer Güç Santrallerinin Lisanslanmasına İlişkin Yönerge”sinde yer aldığı üzere UAEA düzenlemelerine uygunluk lisanslamanın koşullarından birisidir. Dolayısıyla, bu koşullar sağlanmadığı takdirde tesise inşaat lisansı verilmeyecektir.

7. Nükleer Santraller ve Kömür Ocaklarının işletmeleri aynı mıdır?

Nükleer santral projeleri güvenliğin en ön planda tutulduğu, proje için harlanılan bütçenin büyük bir kısmının güvenliğe ayrıldığı devasa yatırım gerektiren projelerdir. Nükleer Santralin saha seçimi, inşası, işletmeye alma öncesi testleri ve işletme aşaması ulusal ve uluslar arası standartlarda yapılmaktadır.

Nükleer santral projeleri ile ilgili tüm süreçler görevi sadece bu projeler ile ilgilenmek olan kurumlar tarafından denetlenir. Kalite belgesi olmayan ve uluslar arası testlerden geçmemiş hiçbir hizmet, ürün ya da malzeme nükleer santral projelerinde kullanılamaz.

Nükleer santral projeleri güvenliğin en ön planda tutulduğu, proje için harlanılan bütçenin büyük bir kısmının güvenliğe ayrıldığı devasa yatırım gerektiren projelerdir. Nükleer Santralin saha seçimi, inşası, işletmeye alma öncesi testleri ve işletme aşaması ulusal ve uluslar arası standartlarda yapılmaktadır.

Nükleer santral projeleri ile ilgili tüm süreçler görevi sadece bu projeler ile ilgilenmek olan kurumlar tarafından denetlenir. Kalite belgesi olmayan ve uluslar arası testlerden geçmemiş hiçbir hizmet, ürün ya da malzeme nükleer santral projelerinde kullanılamaz.

Nükleer santrallerde uygulan güvenlik kriterleri hiç bir enerji ya da maden tesisi ile kıyaslanamaz.

Saha Seçimi:Nükleer Santralin inşa edilebilmesi için, lisanslama otoritesinin, “saha lisansı” olarak adlandırılan “onayı” vermesi gerekmektedir. Saha lisansı çalışmaları sırasında dikkate alınan güvenlik faktörleri arasında sahanın hidrolojik, jeolojik, meteorolojik, sismik, demografik vb. özellikleri bulunmaktadır.

Nükleer santral bölgesinde kaydedilen tarihsel ve aletsel deprem verileri ve yapılan bölgesel jeolojik etütler uluslararası standartlara ve güvenlik kriterlerine göre değerlendirilmektedir. Depremsellik açısından santralın kurulacağı merkezden itibaren en az 150 km yarıçaplı bir alan incelemelere tabi tutulmaktadır.

Türkiye’de nükleer santral projelerinin uymak zorunda olduğu kanun ve yönetmeliklerden bazıları;

  • Çevre Kanunu
  • İş Kanunu
  • Su Ürünleri Kanunu
  • Yeraltı Suları Hakkında Kanun
  • Umumi Hıfzıssıhha Kanunu
  • Milli Parklar Kanunu
  • Kültürel ve Doğal Varlıkların Korunması Kanunu
  • Sit Alanları Kanunu
  • Kıyı Kanunu
  • Orman Kanunu
  • Mera Kanunu
  • İmar Kanunu
  • Zeytinciliğin Islahı ve Yabanilerinin Aşılattırılması Hakkında Kanun
  • Tarım Sigortaları Kanunu
  • Belediye Kanunu
  • Büyükşehir Belediyesi Kanunu
  • Bayındırlık Hizmetleri Kanunu
  • Turizme Teşvik Kanunu
  • Ulusal Ağaçlandırma ve Erozyon Kontrolü Kanunu
  • Elektrik Piyasası Kanunu
  • TAEK Kanunu

Bir nükleer santral işletme öncesi birçok lisans ve izin sürecini geçmelidir. Her bir süreç için gerekli rapor ve analizleri ilgi kuruluşa sunmak zorundadır. Bu süreçler aşağıdaki gibi sıralanabilir;

  • Yer Lisansı
  • Saha Parametreleri Onayı
  • ÇED Raporu
  • Elektrik Üretim Lisansı
  • Sınırlı çalışma ve İnşaat Lisansı
  • Hizmete alma izni
  • Yakıt Taşıma izni
  • Yakıt yükleme ve deneme işletmelerine alma izni
  • Tam güçte çalışma izni ve işletme lisansı
  • Değişiklik izni

İnşaat Aşaması: Nükleer santrallerde kullanılacak ekipman ve donanım parçaları ile ilgili bir takım özel kod ve standartlar paketi geliştirilmiştir. Bu kod ve standartlar öngörülen kalite standartlarına uygunluğu belirleyebilmek için sıkı ve titiz testlerin yapılmasını gerektirmektedir. Nükleer Düzenleme Kurumu kalite temini ve kalite kontrol programlarının uygulanmasını izlemekte ve denetlemektedir. Kalite temini ve kalite kontrol uygulamaları aslında bir nükleer tesis inşa ve işletme maliyetinin neden diğerlerine göre daha yüksek olduğunun sebeplerinden bir tanesidir.

İşletmeye Alma: Bir Nükleer Santralin İşletmeye alma süresi yaklaşık 9 aydır. Nükleer santralin ticari işletmeye başlayabilmesi için yoğun testlerden geçmesi gerekmektedir. Bu testler sırasında reaktörün gücü yavaş yavaş yükseltilmekte ve santral süreçlerinin ve güvenlik sistemleri test edilmektedir. Diğer taraftan, santral işletmeye alındıktan sonra ana bakım, onarım, parça değiştirme gibi faaliyetlerin ardından da bu kapsamlı testler tekrarlanmaktadır.

İşletme: Nükleer santrallerde işletme süresince meydana gelecek bütün olaylar yetkili lisanslama otoritesine düzenli bir şekilde ve zamanında raporlanmaktadır.

İşletme tecrübelerini toplayan ve analiz eden, bunları uluslararası kuruluşlar, lisanslama otoriteleri ve diğer santral işleten şirketler ile paylaşan programlar oluşturulmakta ve bütün bu bilgiler personel eğitimi programı hazırlanırken kullanılmaktadır.

Acil Durum Planlama: Santralin işletmeye alınmasından önce acil durum süreçlerinin, yöntemlerinin ve planlarının hazırlanması ve bu planların santral işletmeye alındıktan sonra düzenli bir şekilde belirli aralıklarla prova edilmesi, acil durum planlarında görev alacak birimlerin planlarda öngörülen zamanda, planda öngörülen tepkileri verme kapasitelerinin geliştirilmesi sağlanmaktadır.

Personel Eğitimi: Nükleer santral operatörleri dört yıllık nükleer tabanlı üniversite eğitiminden sonra ayrıca iki yıla kadar faaliyetteki bir nükleer santralde ya da santralin kontrol odasının bire bir kopyasını içeren simülatörlerde eğitim almaktadır. Diğer taraftan, bu personelin nükleer santralde çalışabilmesi için düzenleyici otoriteden lisans alması ve lisansını belli periyotlarla yenilemesi gerekmektedir.

Güvenlik Sistemleri: Nükleer santraller, insan faktörünün en aza indirilmesi için tasarlanmaktadır. Örneğin;

  • Doğal güvenlik özellikleri: Sıcaklık artışında fisyon reaksiyonunun yavaşlaması, doğal konveksiyon ile soğutma
  • Pasif güvenlik sistemleri: Yer çekimi, suyun kaldırma kuvveti gibi doğal kuvvetleri kullanarak tasarlanan güvenlik sistemleridir.
  • Aktif güvenlik sistemleri: acil durum soğutma sistemleri, acil durum jeneratörleri
  • Yedeklilik: Birden fazla aynı görevi yapan sistemlerin kullanılması
  • Çeşitlilik: Farklı tasarım temellerine dayalı aynı görevi yapan sistemlerin kullanılması
  • Fiziksel ayrım: Aynı görevi yapan sistemlerin farklı bölgelerde konuşlandırılması Nükleer Santraller tasarımından itibaren kaza riskini minimize etmek üzere kurulmuş enerji üretim sistemleridir.

Derinlemesine güvenlik prensibi ve birbirinden bağımsız yedekleme sistemleri nükleer santrallerde olası kötü sonuçları minimize eden sistemlerdir.

Nükleer santrallerde uygulan güvenlik kriterleri hiç bir enerji ya da maden tesisi ile kıyaslanamaz.

Saha Seçimi

Nükleer Santralin inşa edilebilmesi için, lisanslama otoritesinin, “saha lisansı” olarak adlandırılan “onayı” vermesi gerekmektedir. Saha lisansı çalışmaları sırasında dikkate alınan güvenlik faktörleri arasında sahanın hidrolojik, jeolojik, meteorolojik, sismik, demografik vb. özellikleri bulunmaktadır.

Nükleer santral bölgesinde kaydedilen tarihsel ve aletsel deprem verileri ve yapılan bölgesel jeolojik etütler uluslararası standartlara ve güvenlik kriterlerine göre değerlendirilmektedir. Depremsellik açısından santralın kurulacağı merkezden itibaren en az 150 km yarıçaplı bir alan incelemelere tabi tutulmaktadır.

Türkiye’de nükleer santral projelerinin uymak zorunda olduğu kanun ve yönetmeliklerden bazıları;

  • Çevre Kanunu
  • İş Kanunu
  • Su Ürünleri Kanunu
  • Yeraltı Suları Hakkında Kanun
  • Umumi Hıfzısıhha Kanunu
  • Milli Parklar Kanunu
  • Kültürel ve Doğal Varlıkların Korunması Kanunu
  • Sit Alanları Kanunu
  • Kıyı Kanunu
  • Orman Kanunu
  • Mera Kanunu
  • İmar Kanunu
  • Zeytinciliğin Islahı ve Yabanilerinin Aşılattırılması Hakkında Kanun
  • Tarım Sigortaları Kanunu
  • Belediye Kanunu
  • Büyükşehir Belediyesi Kanunu
  • Bayındırlık Hizmetleri Kanunu
  • Turizme Teşvik Kanunu
  • Ulusal Ağaçlandırma ve Erozyon Kontrolü Kanunu
  • Elektrik Piyasası Kanunu
  • TAEK Kanunu

Bir nükleer santral işletme öncesi birçok lisans ve izin sürecini geçmelidir. Her bir süreç için gerekli rapor ve analizleri ilgi kuruluşa sunmak zorundadır. Bu süreçler aşağıdaki gibi sıralanabilir;

  • Yer Lisansı
  • Saha Parametreleri Onayı
  • ÇED Raporu
  • Elektrik Üretim Lisansı
  • Sınırlı çalışma ve İnşaat Lisansı
  • Hizmete alma izni
  • Yakıt Taşıma izni
  • Yakıt yükleme ve deneme işletmelerine alma izni
  • Tam güçte çalışma izni ve işletme lisansı
  • Değişiklik izni

İnşaat Aşaması

Nükleer santrallerde kullanılacak ekipman ve donanım parçaları ile ilgili bir takım özel kod ve standartlar paketi geliştirilmiştir. Bu kod ve standartlar öngörülen kalite standartlarına uygunluğu belirleyebilmek için sıkı ve titiz testlerin yapılmasını gerektirmektedir.

Nükleer Düzenleme Kurumu kalite temini ve kalite kontrol programlarının uygulanmasını izlemekte ve denetlemektedir. Kalite temini ve kalite kontrol uygulamaları aslında bir nükleer tesis inşa ve işletme maliyetinin neden diğerlerine göre daha yüksek olduğunun sebeplerinden bir tanesidir.

İşletmeye Alma

Bir Nükleer Santralin İşletmeye alma süresi yaklaşık 9 aydır. Nükleer santralin ticari işletmeye başlayabilmesi için yoğun testlerden geçmesi gerekmektedir. Bu testler sırasında reaktörün gücü yavaş yavaş yükseltilmekte ve santral süreçlerinin ve güvenlik sistemleri test edilmektedir.

Diğer taraftan, santral işletmeye alındıktan sonra ana bakım, onarım, parça değiştirme gibi faaliyetlerin ardından da bu kapsamlı testler tekrarlanmaktadır.

İşletme

Nükleer santrallerde işletme süresince meydana gelecek bütün olaylar yetkili lisanslama otoritesine düzenli bir şekilde ve zamanında raporlanmaktadır.

İşletme tecrübelerini toplayan ve analiz eden, bunları uluslararası kuruluşlar, lisanslama otoriteleri ve diğer santral işleten şirketler ile paylaşan programlar oluşturulmakta ve bütün bu bilgiler personel eğitimi programı hazırlanırken kullanılmaktadır.

Acil Durum Planlama

Santralin işletmeye alınmasından önce acil durum süreçlerinin, yöntemlerinin ve planlarının hazırlanması ve bu planların santral işletmeye alındıktan sonra düzenli bir şekilde belirli aralıklarla prova edilmesi, acil durum planlarında görev alacak birimlerin planlarda öngörülen zamanda, planda öngörülen tepkileri verme kapasitelerinin geliştirilmesi sağlanmaktadır.

Personel Eğitimi

Nükleer santral operatörleri dört yıllık nükleer tabanlı üniversite eğitiminden sonra ayrıca iki yıla kadar faaliyetteki bir nükleer santralde ya da santralin kontrol odasının bire bir kopyasını içeren simülatörlerde eğitim almaktadır. Diğer taraftan, bu personelin nükleer santralde çalışabilmesi için düzenleyici otoriteden lisans alması ve lisansını belli periyotlarla yenilemesi gerekmektedir.

Güvenlik Sistemleri

Nükleer santraller, insan faktörünün en aza indirilmesi için tasarlanmaktadır. Örneğin;

  • Doğal güvenlik özellikleri: Sıcaklık artışında fisyon reaksiyonunun yavaşlaması, doğal konveksiyon ile soğutma
  • Pasif güvenlik sistemleri: Yer çekimi, suyun kaldırma kuvveti gibi doğal kuvvetleri kullanarak tasarlanan güvenlik sistemleridir.
  1. Aktif güvenlik sistemleri: acil durum soğutma sistemleri, acil durum jeneratörleri
  2. Yedeklilik: Birden fazla aynı görevi yapan sistemlerin kullanılması
  3. Çeşitlilik: Farklı tasarım temellerine dayalı aynı görevi yapan sistemlerin kullanılması
  • Fiziksel ayrım: Aynı görevi yapan sistemlerin farklı bölgelerde konuşlandırılması Nükleer Santraller tasarımından itibaren kaza riskini minimize etmek üzere kurulmuş enerji üretim sistemleridir.

Derinlemesine güvenlik prensibi ve birbirinden bağımsız yedekleme sistemleri nükleer santrallerde olası kötü sonuçları minimize eden sistemlerdir.

 8.Nükleer Enerji maliyeti nedir? 

  • Akkuyu Nükleer Santralinde yıllık yaklaşık 35 milyar kWh, Sinop Nükleer Santralinde yıllık yaklaşık 33 milyar kWh elektrik üretilecektir.
  • İstanbul’un yıllık elektrik ihtiyacı yaklaşık 35 milyar kWh’dir.
  • Akkuyu ve Sinop nükleer santralleri bugün işletmeye alınması halinde elektrik üretimimizin yaklaşık %16’sını karşılayacaktır.
  • Akkuyu ve Sinop Santrallerinin işletmeye alınması halinde yılda 16 milyar m3 doğal gaz (Bugünkü değeri 7,2 milyar ABD dolarıdır) daha az ithal edilecektir.
  • Nükleer Santrallerde yakıt maliyeti toplam maliyet içinde yaklaşık %14’lük bir orana karşılık gelmektedir. Bu rakam kömür santrallerinde %78, doğal gaz santrallerinde %89’dur[1].
  • Ülkemiz ithal ettiği doğal gazın %58’ini (26.5 milyon m3) Rusya’dan almaktadır[2]. Akkuyu ve Sinop Nükleer Santralleriyle birlikte Rusya’ya olan doğalgaz bağımlılığımız %49,7 ‘ye düşecektir.
  • Akkuyu ve Sinop Nükleer Santrallerinin yıllık yakıt maliyeti 720 milyon ABD doları iken, aynı miktar enerjiyi üretmek için 7,2 milyar ABD doları değerinde doğal gaz ithal etmek durumundayız.
  • Birincil enerji kaynaklarımızda yüzde %75 oranında dışa bağımlılığımız bulunmaktadır. Özellikle elektrik üretimimizin yarısını karşıladığımız doğalgazda dışa bağımlılığımız yüzde 98 oranındadır, neredeyse tamamını ithal etmekteyiz. 2023 yılı enerji vizyonumuz çerçevesinde elektrik üretiminde doğalgaza olan bağımlılığımızın %30 oranına düşürülmesi hedeflenmektedir. Bu hedef çerçevesinde 2023 yılına kadar potansiyel tüm hidro elektrik ve yerli kömür kaynaklarımızı kullanmayı, yenilenebilir enerjinin elektrik üretimimiz içerisindeki payını artırmayı, enerji verimliliğimizi artırmayı ve nükleer enerjiyi elektrik üretim portföyüne dahil etmeyi planlamaktayız.
  • Mevcut elektrik üretim dağılımımızda doğalgazın payı %44, Hidroelektrik %25, Kömür %25, Yenilenebilir (Rüzgar, Jeotermal) %4 ve diğer kaynakların payı ise %2 (petrol, fueloil, motorin) düzeyindedir.

9.Akkuyu Nükleer Güç Santrali (NGS) Projesi Teknoloji ve İstihdamımıza Etkisi Ne Olacaktır?

Ülkemizde henüz NGS olmaması nedeniyle nükleer teknoloji alanında gelişmiş bir altyapımız bulunmamaktadır.

NGS kurulması çalışmaları elektrik enerjisi üretimi amacıyla yürütülen çalışmalar olmakla beraber, yaklaşık 550 bin parçadan oluşan bir proje olmasından dolayı farklı sanayi ve hizmet sektörlerini de ilgilendiren projedir. Bu durumda, NGS inşasında, işletiminde, bakım ve onarımında kendi alanlarında deneyimli Türk şirketlerin de görev alabileceği düşünülmektedir.

NGS’lerin inşaat aşaması göreli olarak uzun zaman gerektirmektedir. Sürecin başlangıcı ile birlikte firmalarımızın kendilerini bu sürece adapte edebileceği ve ana yüklenici firma ile işbirliğine girebileceklerini değerlendirmek yanıltıcı olmayacaktır.

Proje şirketinin kuruluşunun ardından İstanbul’da projeyi Türk firmalarına tanıtmak için şirket tarafından bir sunum gerçekleştirmiştir. Bu sunumun ardından, Proje Şirketi, Akkuyu Nükleer Santralin inşasında görev alma kabiliyetine sahip birçok Türk firmasının olduğunu belirtmiştir.

G.Kore’deki nükleer endüstrinin gelişimi bizim için iyi bir örnek oluşturmaktadır. G. Kore ilk nükleer santralinde yalnızca %2 oranında bir yerel katkı bulunmaktayken, günümüzde, %98’i milli kaynaklarla inşa edilen nükleer santral projeleri tasarlayabilmektedir.

Dünyada nükleer santral teknolojisinin geliştirilmesi 1940’lı yıllardan itibaren, başta ABD olmak üzere Rusya, Fransa, İngiltere ve Kanada tarafından başlatılmıştır. Diğer tüm ülkeler, nükleer santral teknolojisini bu ülkelerden ithal etmişlerdir.

Almanya, Japonya, Hindistan ve Güney Kore gibi ülkeler ithal ettikleri teknolojiyi daha da geliştirerek kendilerine has nükleer santral tasarımlarına sahip olmuşlardır. 20’nin üzerinde ülke, işlettikleri nükleer reaktörleri bu ülkelerden temin etmişlerdir.

Rosatom Proje Direktörü Sergey Boyarkin, Akkuyu NGS’nin Türk ekonomisine ve istihdama katkısı ile ilgili olarak şunları ifade etmiştir: “Rus nükleer santrallerinin bulunduğu alanlarda bir kişilik istihdam, 10 kişiye iş imkanı sağlamaktadır. Santralde yaklaşık 2 bin kişi çalışacak. Bunların çoğunluğu Türk vatandaşı olacak. 2.000 kişinin toplam istihdam etkisi ise 20.000 kişi olacaktır. Santralin inşa aşamasında önemli iş imkânları doğacaktır. Bunlardan çok daha önemlisi ise büyük sanayi yatırımcıları tesislerini, 50-60 yıllık elektrik enerjisini garanti gördükleri bölgelere rahatlıkla kurmaları olacaktır. Bu, Türkiye’nin endüstriyel kalkınması açısından önemli bir avantaj sağlayacaktır.”

10.Akkuyu Nükleer Güç Santrali Projesi ile Rusya’ya Bağımlılığımız Artar mı?

Akkuyu NGS Projesi ile yaklaşık 20 milyar ABD Dolarlık Rus sermayesi, tüm riskler Rus tarafında olmak kaydıyla Türkiye’ye aktarılmaktadır. Söz konusu Proje kapsamında yaklaşık 4.800 MWe kurulu güç kapasite ile yıllık 40 milyar kWh elektrik üretilecektir. Bu üretilecek elektrik sayesinde doğalgaz ithalatında yıllık yaklaşık 8 milyar metreküplük miktarda, 3,6 milyar ABD Doları tutarında bir azalma olacaktır. Bu durum enerjide dışa bağımlılığımızı azaltan bir etki oluşturacaktır.

Hükümetlerarası Anlaşmada[24]ülkemizin yükümlülüğü olarak sahanın santralin söküm sürecinin sonuna kadar Akkuyu NGS Elektrik Üretim A.Ş.’ye tahsis edilmesi ve santralde üretilecek elektriğin % 50’sinin 15 yıl boyunca TETAŞ tarafından satın alınması hükmü yer almaktadır. Proje Şirketi, elektrik alım garantisinin bitiminden sonra yaklaşık 45 yıl boyunca, Türk Tarafı’na yıllık bazda Proje Şirketi’nin net karının % 20’sini verecektir.

Öte yandan yakıt konusunda, yakıtın RF’den alınmasına ilişkin bir zorunluluk mevcut değildir. Buna ilave olarak, Anlaşma nükleer yakıtın zaman içerisinde Türkiye’de üretilmesine de imkân vermektedir. Nitekim, Anlaşmanın 3. maddesinde yer alan amaç ve kapsam tanımları içerisinde, işbirliği yapılacak alanlar arasında “Türkiye’de Nükleer Yakıt Tesisleri Kurulması, İşletimi ve Yakıt Döngüsü” maddesi yer almaktadır. İlk etapta kurulacak 4 ünite, nükleer yakıt tesisi kurmak için ekonomik açıdan yeterli değildir. Ancak ülkemizdeki nükleer santral sayısı arttıkça (en az 8 ünite) ülkemizde nükleer yakıt üretimi mümkün olacaktır. Akkuyu NGS’nin yakıtları anlaşma çerçevesinde uluslararası piyasalardan uzun dönemli kontratlarla temin edilecektir. Pratikte nükleer yakıtın Rusya’dan gelmesi öngörülmekle beraber hukuken böyle bir zorunluluk yoktur.

11.Nükleer Güç Santrallerinin Doğalgaz İthalatına Etkisi Ne Olacaktır?

10.000 MW kurulu güce sahip yaklaşık 80 milyar kWh üretim kapasiteli nükleer güç santralleri (Akkuyu ve Sinop) devreye alındığında; yaklaşık 16 milyar m3 doğalgaz karşılığı günümüz fiyatlarıyla yıllık yaklaşık 7,2 milyar ABD Doları tutarında doğalgaz ithalat bağımlığından ülkemiz kurtulmuş olacaktır. Nükleer santralin kurulması ile hem doğalgaz ithalatı azaltılmış; hem de baz santral olarak kurulan Doğalgaz Kombine Çevrim Santrallerinin üreteceği karbondioksitin atmosfere verilmesi engellenmiş olacaktır.

 12.Nükleer yerine neden yenilenebilir enerjiyi kullanmıyoruz?

Ülkemizde yerli ve yenilenebilir enerji kaynaklarının tamamının kullanılmasından yanayız. İlave olarak nükleer enerji santrallerinin de enerji arz portföyüne katılması gerekmektedir. çünkü nükler santraller yenilenebilir enerji kaynaklı santraller gibi dış koşullara (iklim koşullarına vb) kömür santralleri gibi yakıtın kalitesine, petrol ve doğalgaz santralleri gibi rezerv miktarına bağlı olmadığı için elektrik üretiminde sürek   lilik arz eder.

Petrol, doğalgaz ve kömürdeki yüksek ithalat oranına karşılık,  yenilenebilir enerji kaynaklarımızda kurulu güç potansiyelimiz yaklaşık 136.600 MW, 2014 yılı sonunda kullanmakta olduğumuz 27.718 MW’dır. Geriye kalan kullanabileceğimiz yenilenebilir potansiyelimiz yaklaşık 108.882 MW olmasına karşın, kapasite faktörü nedeniyle fiilen kullanabileceğimiz, potansiyelimizin çok az bir kısmıdır.

Diğer yandan, ülkemizde rüzgâr, güneş ve hidro gibi yenilenebilir enerji santrallerinin kurulabileceği alan, mevcut arazi kullanım durumlarından dolayı (konut, tarım, orman, kültürel ve doğal sit alanları, yollar vb.) sınırlıdır. Ayrıca yenilenebilir enerji santralleri 7/24 elektrik üretmediğinden dolayı tüm elektrik sistemini yenilenebilire dayalı kurmak teknik açıdan mümkün değildir.

Doğalgaz, kömür ve nükleer santraller gibi 7/24 elektrik üretebilecek baz yük santraller her halükarda olmalı. Baz yük santraller üzerine ancak yenilenebilir enerji santralleri ilave edilebilir. Yenilenebilir enerji santralleri, nükleer santralin alternatifi olamaz ancak tamamlayıcısı olabilir. Bütün yenilenebilir enerji potansiyelimizi kullansak bile ancak 2023 yılı ihtiyacımızın yarısını karşılayabiliriz.

Yenilenebilir enerji kullanma oranımız HES’ler dahil % 29. AB ortalaması ise % 23’tür.

[1] Nuclear Energy Institute.

[2] http://www.enerji.gov.tr/File/?path=ROOT%2F1%2FDocuments%2FSayfalar%2F2012+Do%C4%9Falgaz+Piyasas%C4%B1+Sekt%C3%B6r+Raporu+%28EPDK%29.pdf