Günümüzde insanlığın önündeki en ciddi çevresel sorunların başında küresel iklim değişikliği gelmektedir. Küresel iklim değişikliğinin temel nedeni, sera gazları olarak bilinen CO2 (karbondioksit), CH4 (metan) vd. gazların miktarının atmosferde giderek artmasıdır. Sera gazı salımının en büyük nedeni enerji kaynağı olarak fosil yakıtların kullanılmasıdır.
Atmosferde çeşitli gazlar bulunmaktadır. Güneşten gelen ışınlar atmosferi geçerek yeryüzünü ısıtmakta ve atmosferde bulunan bu gazlar yeryüzündeki ısının bir kısmını tutarak yeryüzünün ısı kaybını engellemektedir. Atmosferin ısıyı geçirme ve ısıyı tutma özelliği bulunmaktadır. Atmosferin ısıyı tutma özelliği sayesinde, suların sıcaklığı dengede kalmaktadır. Atmosferin bu şekildeki ısıtma ve yalıtma etkisine sera etkisi denilmektedir [1].
Atmosferde bulunan CO2 ısı tutma kapasitesi en fazla olan gazdır. Son dönemde atmosferde bulunan CO2 miktarı hava kirliliğinin artmasına bağlı olarak hızla artmaktadır. Metan (CH4), ozon (O3) ve kloroflorokarbon (CFC) gibi gazlar çeşitli insan faaliyetleri neticesinde atmosfere salınan, sera gazı etkisine sahip gazlardır. Bu gazların tamamının ısı tutma özelliği vardır ve sera gazı olarak isimlendirilmektedirler. CO2 ve diğer ısı tutma özelliğine sahip sera gazlarının miktarındaki artış atmosferdeki ısının yükselmesine neden olmakta ve bu duruma “küresel ısınma” denilmektedir. Bu durumun buzulların erimesi ve okyanusların yükselmesi gibi ciddi sonuçlar vardır. [5].Meydana gelen sıcaklık artışı, dünyada iklimin değişmesine, kutuplarda bulunan buzulların erimesine, deniz seviyelerinin yükselmesine ve sonuç olarak birçok verimli tarım arazisinin sular altında kalmasına neden olacaktır [2].
Türkiye’nin 2013 yılı toplam sera gazı salımı 459,1 milyon ton olarak hesaplanmıştır. 2013 yılı salımlarında CO2 eşdeğeri olarak en büyük pay %67,8 ile enerji üretiminden kaynaklanmaktadır [3]. Tüm dünyada sera gazı salımlarının artmasında fosil yakıtların etkisi oldukça büyüktür.
Nükleer santrallerin işletilmesi sırasında atmosfere sera gazı salımı olmamaktadır. Bu açıdan nükleer enerji kullanımı, fosil yakıtlara bağımlılığı azaltarak iklim değişikliğiyle mücadeleye olumlu katkı sağlamaktadır [4], [5].
Şekil 1. Enerji Üretim Türlerine Göre CO2 salımları (g/kWh) [6]
Nükleer enerji, CO2 salımlarını azaltıp aynı zamanda da baz yük enerji sunabilecek birkaç seçenekten biridir. 1971 yılından bugüne nükleer enerji kullanımı ile 56 gigaton (56 milyar ton) CO2 salımını önlediği tahmin edilmektedir. Bu rakam bugünkü değerler ile dünyanın neredeyse iki yıllık CO2 salımına denktir. [7].
Normal işletme koşullarında nükleer santrallerden radyasyon veya zehirli gaz salımı da hemen hemen yoktur. Bir nükleer santrale yakın yerde yaşayanlar yılda 0,01 mSv’den daha düşük bir doza maruz kalmaktadır. Nükleer santraller, normal işletme koşullarında herhangi bir hava kirliliğine sebep olmamaktadırlar. Genel olarak ise kömürle çalışan bir termik santralden daha az radyasyon yaymaktadırlar [8].
Belçika’da bulunan Tihange Nükleer Santrali ve Yerleşim Yerine Uzaklığı
Kömürün kullanılması sonucunda, özellikle baca gazından salınan SO2 ve NOx gibi maddeler ve toz partiküller hava kirliliği oluşmasına neden olmaktadır. Bu maddelerin atmosferde çok fazla artmasıyla, asit yağmurları meydana gelebilmektedir. İlaveten, Kömürün yakılmasından geriye kalan kül ayrı bir problemdir. Bu külde ağır metal ve radyoaktif maddeler olabilmektedir. Petrolle çalışan termik santraller daha fazla hava kirliliğine sebep olmaktadır. Baca gazından salınan SO2, NOx ve hidrokarbonlar (HC) hava kirliliğine yol açmaktadır. Doğal gazla çalışan termik santrallerin meydana getirdiği hava kirliliği diğerlerine nazaran azdır ve NOx‘ler nedeniyle olmaktadır. Nükleer santrallerde butür hava kirleticiler yoktur [9].
Referanslar:
[1] M. Tamer Özmen: “Sera Gazı – Küresel Isınma ve Kyoto Protokolü”, Türkiye Mühendislik Haberleri Dergisi (TMH), 453-2009/1, s.42
[2] M. Akif Çukurçayır – Hayriye Sağır: “Enerji Sorunu, Çevre ve Alternatif Enerji Kaynakları”, Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 20, (2008), s.258
[3] Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK): “Sera Gazı Emisyon Envanteri, 2013”. http://www.tuik.gov.tr/PreHaberBultenleri.do?id=18744, son erişim: 12 Eylül 2015
[4] Nuclear Energy Institute (NEI): “Protecting the Environment”. http://www.nei.org/Issues-Policy/Protecting-the-Environment, son erişim: 12 Eylül 2015
[5] Project of the Nuclear Age Peace Foundation: “Nuclear Power and Environment”. http://www.nuclearfiles.org/menu/key-issues/nuclear-energy/issues/health-environment/moens_nuclear_power_environment.html, son erişim: 12 Eylül 2015
[6] Türkasya Stratejik Araştırmalar Merkezi (TASAM): “Enerji Üretimi ve Çevresel Etkileri”, Stratejik Rapor No:14, (2006), s.79
[7] World Energy Outlook 2014
[8] B. İlhan Goncaloğlu, Ferruh Ertürk, Alpaslan Ekdal: Termik Santrallerle Nükleer Santrallerin Çevresel Etki Değerlendirilmesi Açısından Karşılaştırılması”, Ekoloji Çevre Dergisi, (2000), 34, s.11
[9] B. İlhan Goncaloğlu, Ferruh Ertürk, Alpaslan Ekdal: Termik Santrallerle Nükleer Santrallerin Çevresel Etki Değerlendirilmesi Açısından Karşılaştırılması”, Ekoloji Çevre Dergisi, (2000), 34, s.12